Bir Ağustos sabahına açtım gözlerimi Atina'da... Basit bir kahvaltı yaptıktan sonra , üzerime kot şortumu ve beyaz tişörtümü giyindim. Ayağıma da ulak tanrı Hermes'in ki kadar havalı olmasa da beğenerek aldığım deri sandaletlerimi geçirdim ve adımlamaya başladım Monastiraki'ye doğru.
İç sesim 'kahvööö' diye höykürünce burada bir mola verdim. Sonra sırasıyla Sintagma Meydanı'na ve Plaka 'ya ulaştım. Akşama kadar agora benim akropolis senin gezindim durdum. Durum böyle olunca bünye isyanda tabii ; midem bırakın sadece zil çalmayı kendi orkestrasını kurmuş , ayaklarım ' acı çekmek özgürlükse, özgürüz ikimizde 'diye şarkı söylüyor. Baktım olmayacak oturdum bir masaya sevindirdim garipleri. Çeşit çeşit mezeleri götürdüm, uzomu yuvarladım, vardım otele. Hoooop tumba yatak.
İşte 2018'de Atina'da bir kadın gününü böyle tamamlayabiliyordu. Ya bundan uzun uzun seneler öncesi durum nasıldı sizce?
Klasik Dönemde Atina'lı varlıklı bir kadın olan Penelope'nin gündelik yaşantısına bakalım:
Sabahın ilk ışıklarıyla gözlerini açan Penolope , gece yatarken üstüne örttüğü dikdörtgen formlu örtüyü gündelik giysisi haline dönüştürdü. Skaphion adı verilen kabını aldı ve avluya çıktı. Doğru bağırsak hareketleriyle elde ettiği ganimeti skaphiona bıraktı. Süngeriyle kaba etlerinin kirini pasını aldıktan sonra evinin işlerine koyuldu. Canı bugün arpa ekmeği ve peynirden oluşan kahvaltısını yemek istemiyordu. Hizmetçisini su almak için çeşmeye gönderdi. Saygın bir Atina'lı kadın olarak böyle işleri kendisi yapamazdı nihayetinde. Alışverişi de kocası Agora'dan halledecekti.Penolope hizmetkarları kontrol edecek, çocuğunun bakımıyla ilgilenecek ve yün dokuyacaktı. Ev dışında da bir görev üstlenebilirdi ama buna hoş gözle bakılmazdı. Kendisinin cinsel açıdan erkeklerden daha doyumsuz olduğu düşünüldüğünden toplumdan uzakta tutuluyordu. Ömürlük inzivasında mutlu olmaya çalıştı Penolope ve kendisini daha iyi hissetmek için Yunan kozmetiğine sığındı. Önce bir banyo yapsa fena olmazdı ama pişmiş topraktan küvetine gitmeyi hiç istemiyordu canı. Sadece içine oturulacak büyüklükteydi çünkü.
Beyaz kurşunla cildini beyazlattı,kızılcık otundan yapılan rujunu sürdü. Kandilin isiyle kaşlarını boyadı ve onları ortada birleştirdi. (Gerçekten de kaşların ortada birleştirilmesi o dönemde güzellik unsuru sayılıyormuş). Dalgalı saçlarını basit bir iple topladı ve şanı şerefi olan altın diademini başına geçirdi.
Akşamüstü olmuştu ve ev halkının ilgisi Penolepe'nin süsüne değil şüphesiz mutfağa yönelecekti. Şanslıydı ki evinde mutfağı vardı yoksa avluda yemek pişirecekti. Arpa ekmeği hazırdı zaten, peynir ve sirkede pişmiş balık da öyle... Sığır eti olsa da yesek dedi ama nerede Attika'da o bolluk.
Yemekten sonra dinlenmeye çekildi, yatağa gitmeden önce güzel kokusunu sürdü. Boyu devrilesice kocası suyu şaraba katmış, symposiumda heteiralarla eğleniyordu. Athena uykuyu serpti gözkapaklarına ve uyudu Penolepe üzerinde giysisinden dönüştürdüğü örtüsüyle...
Penolope ile aramızda yaklaşık 2500 yıl fark var. İlk paragrafta bahsettiğim özgürlüğün bize gelişi ise 100 sene oldu olmadı...
Yorumlar
Yorum Gönder